• İstanbul14 °C
  • Ankara8 °C
Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
İKİNDİ SOHBETLERİNDE “SEYDİŞEHİR” KONUŞULDU.
27 Mart 2017 Pazartesi 08:48

İKİNDİ SOHBETLERİNDE “SEYDİŞEHİR” KONUŞULDU.

Konya Büyükşehir Belediyesi ile S.Ü. Selçuklu Araştırma Merkezi ve Konya Fikir ve Sanat Adamları Derneği’nin ortaklaşa düzenlediği Yaşayan Konya Hafızası İkindi Sohbetlerinde bu hafta Araştırmacı tarihçi Prof. Dr. Mustafa Şahin, Doç. Dr. Abdurrahman Dinç ve Ahmet Çelik “Geçmişten Günümüze Seydişehir”i anlattılar.

Seydişehir’in İdarî olarak Konya’ya bağlı olduğunu fakat coğrafî olarak da Akdeniz iklimine tâbi olan ilçeler arasında yer aldığına dikkat çeken Doç. Dr. Abdurrahman Dinç, “Seydişehir ilçesi birçok özelliği ile aslında İç Anadolu’dan ziyade Akdeniz iklimine daha çok benzeyen ve farklı renkleri gösteren bir ilçemiz durumundadır.” dedi.

TEMELİ TAKVA ÜZERİNE KURULAN BİR ŞEHİR

“Bir Şehrin Kuruluşuna Manevi Bakış” başlığı ile Seydişehir’in kuruluşuna dikkat çeken Ahmet Çelik konuşmasında şunları söyledi: “Medeniyet ve Şehir” ilişkisine baktığımızda Mekke, Medine Kudüs, Bağdat, Şam, Ka-hire, İstanbul ve Kurtuba gibi medeniyetimize beşiklik eden pek çok İslam şehrini görürüz. Ersin Naif Gürdoğan, “Endülüs’ten Hicaz’a” adlı eserinde Endülüs’teki İslâm medeniyetiyle ilgili şu tespitlerde bulunur: “İspanya’nın neresine giderseniz gidin, en güzel yapıların Müslümanların egemenliği döneminde yapılmış olduğunu görürsünüz. Bu yüzden İspanya’da Hıristiyanların egemenliği ne kadar sürerse sürsün, El-Hamra ve Kurtuba câmisi ayakta kaldıkça, kimse Müslümanların kültür ve sanat seviyesine ulaşamayacaktır.”

Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, “Medeniyetler ve Şehirler” adlı eserinde medeniyetlerin oluşumuyla “Horasan-Anadolu-Rumeli hattında taşınan şehirlerden biri” olarak Konya’yı da sayar. Horasan bölgesini ise, köklü şehir geleneklerine sahip Maveraünnehir ve Horasan’dan batıya doğru hareket eden göç dalgası buradaki İslâmi gelenekleri Anadolu’daki Roma/Bizans havzasına taşımış ve fütüvvet-ahilik teşkilatıyla burada “özgün ve yerleşik şehirlerin” ortaya çıkmasına vesile olduğunu ifade eder. Bu noktadan baktığımızda Moğol tehdidinin olmadığı ve Anadolu Selçuklu devletinin de son yıllarını yaşadığı bir dönemde Horasan’da bir emir olan ve baba tarafından Musa Kâzım’a, ana tarafından Veysel Karani’nin soyuna dayanan Hz. Peygamberin torunlarından Seyyid Harun, dedesinin ve amcasının mezarları ziyaretinde “Ey Harun! Rum'a çık. Karaman vilayetinde Küpe Dağı derler bir dağın doğu tarafına şehir yap. O şehrin halkı salih kimselerden ola. Şaki olanların akıbeti hayr olmaya." diye aldığı manevi bir işaret üzerine önce tacı tahtı terk etmiş sonra da Bağdat üzerinden Konya’ya oradan da şimdiki Seydişehir bulunduğu yere gelmiştir. Onun ve 40 kadar yakınının amacı Anadolu’ya ve özellikle Konya’ya gelişi “temeli tamamen takva üzerine kurulacak bir şehir inşa etmek” üzerinedir. Fakat kendisi bir emir, sultan ve yönetici değil, insanları Hakk’a davet eden, gönülleri fetheden Horasan’ın ilim ve irfanını son bir kez daha Anadolu’ya taşıyan bir Allah dostudur. Bu yüzden kısa sürede Eşrefoğlu Bey’i bile kendisine intisap etmiş ve Seydişehir’i Seyyid Harun Veli’ye vakfetmiştir.

Seyyid Harun, Seydişehir’i bir tepenin etrafında kurmaya karar vermiştir. Yine manevi bir işaretle Hz. Peygamber ve ashabını manen gördüğü tepenin Kıble tarafındaki yere Ulu Kapı’yı, Hızır (as) ve diğer peygamberleri gördüğü Güney tarafındaki yere Hızır/Pazar Kapısı’nı ve Veysel Karânî ile diğer evliyaullahı gördüğü batı tarafındaki yere de Kiçi(Evliya) Kapı’yı yaptırarak şehri maddî ve manevî bir sur ile çevirmiştir. Bundan sonra da her İslâm şehrinde olduğu gibi ibadet için önce câmi, temizlik için hamam ve yerleşen halkı eğitmek için de medreseyi kurdurmuş arkasından da mahalleler inşa edilmiştir.”

SEYDİŞEHİR İLE BEYŞEHİR BİRARADA DÜŞÜNÜLMELİ

Daha sonra kürsüye gelen Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Şahin de konuşmasında Seydişehir’in sosyal ve kültürel serüvenine dikkat çekerek çocukluk ve gençlik yıllarındaki Seydişehir üzerine değerlendirmelerde bulundu. Geçmişte Seydişehir ile Beyşehir arasında bir ikilik hortlatıldığını, iki halkın ayrıştırılmaya çalışıldığını, birlik ve beraberlik olursa daha güçlü ve huzurlu olunacağının altını çizerek şöyle dedi: “Günümüze geldiğimiz zaman Seydişehir’i tek başına Seydişehir olarak ele almamak lâzım. Seydişehir’i Beyşehir ile birlikte, belki de Bozkır’a kadar giden o iki dağın arasındaki vadiyi birlikte değerlendirmek gerekir. Bölgenin kalkınması planlanırken bu iki şehri ciddi manada birlikte kurgulamak lâzımdır. Günümüze kadar hip ayrıştırıcı politikalar işlendi. Çocukluğumdan beri de buna karşı çıktım. Çünkü benim köyüm Seydişehir ile Beyşehir’in ortasındadır. Salı günleri Beyşehir’e pazara giderdik, Perşembe günleri Seydişehir’in pazarına giderdik. Hastaneye Beyşehir’e giderdik, çünkü oranın hastanesi çok daha iyiydi. Seydişehir’in pazarı çok daha verimliydi oraya gidilirdi. Bu nedenle büyük olunacaksa bir artı bir iki etmiyor. Bir artı bir üç edecek, dört edecek. Ama ayrıldıkları zaman bir, bir bile etmeyecekler. İki ilçeyi bir arada değerlendirdiğimiz zaman hem kültürel anlamda. Hem sanayi anlamda, hem de turizm anlamında çok büyük bir potansiyele sahip olur. Alüminyum tesislerinin Üzümlü’yü de bu plâna dâhil ederek savunma sanayine kazandırılması gerekiyor diye düşünüyorum.”

Program sonunda konuşmacılara günün anısına hediyelerini Konya Büyükşehir Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Mücahit Sami Küçüktığlı takdim etti. Ayrıca Katılım Belgesi ve çiçek takdimini de Konya Fikir ve Sanat Adamları Derneği adına Seyit Küçükbezirci ve Fatma Şeref Polat yaptı.

Bu haber toplam 1217 defa okunmuştur
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Tüm Hakları Saklıdır © 2016 Seydişehir Postasi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Haber Yazılımı: CM Bilişim