• İstanbul28 °C
  • Ankara34 °C
Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
KONYA’ DA UNUTULAN BİR DEĞER; ŞEYHZADE AİLESİ 4
02 Ağustos 2025 Cumartesi 10:00

KONYA’ DA UNUTULAN BİR DEĞER; ŞEYHZADE AİLESİ 4

ŞEYH MUHAMMED BAHAÜDDİN EFENDİ

 

Merhabalar Kıymetli Okurlar.

 

Yazıma öncelikle bir teşekkürle başlamak istiyorum

Nisan ayı içerisinde Seyyid Harun Veli ve onun Konya’dan Seydişehir’e uzanan güzergâhı üzerine gerçekleştirdiğimiz çekimler, geçtiğimiz haftalarda iki bölüm hâlinde yayınlandı. Bu vesileyle tebrik ve teşekkürlerini ileten tüm gönül dostlarına içtenlikle teşekkür ediyorum. Programların tekrarlarını YouTube üzerinden izleyebilirsiniz.

Kıymetli Okurlar,

Yazı dizimizin dördüncü bölümünde, aileye "Şeyhzade" unvanının verilmesine vesile olan Muhammed Bahaüddin Efendi’nin hayatını ele alacağız.

Bahaüddin Efendi, 1831 yılında Bozkır’ın Karacahisar köyünde dünyaya gelmiş, 1906 yılında Konya’da vefat etmiştir. Memiş Efendi’nin en büyük oğludur. Babası, Nakşibendi tarikatının önde gelen isimlerinden biri olduğu için, Bahaüddin Efendi'ye “Şeyhzade” denilmiştir. Bu unvan, zamanla Bahaüddin Efendi’nin çocukları için de kullanılmaya başlanmıştır. Zira eşi Ayşe Hanım, yine Nakşibendi tarikatının önemli isimlerinden olan Ödemişli Şeyh Hasan Kutsi Efendi’nin kızıdır. Böylece Bahaüddin Efendi’nin çocukları, hem anne hem de baba tarafından şeyh torunu olduklarından, "Şeyhzade" olarak anılagelmişlerdir.

Bahaüddin Efendi, ilmi ve tasavvufi eğitimini babası Memiş Efendi’den almış, onun 1852 yılında vefatından sonra “Halife-i Mutlaka” sıfatıyla irşad görevini üstlenmiştir. Ancak ne yazık ki Bahaüddin Efendi’nin hayatına dair elimizdeki bilgi kaynakları oldukça sınırlıdır. Genellikle kaynaklar, Memiş Efendi’nin 1852 yılında Çavuş köyünde vefat etmesinin ardından oğlu Bahaüddin Efendi’nin Bozkır’ın Hocaköy (bugünkü Üçpınar Mahallesi) köyüne yerleştiğini, burada yaklaşık on yıl müderrislik yaptıktan sonra 1862 yılında Konya’ya göç ettiğini belirtmektedir.

Ancak Muhammed Bahaüddin Efendi hakkında Ali Çoban tarafından yapılmış akademik bir çalışma olan “19. Yüzyıl Konya’sında Nakşibendilik” adlı eserde, farklı bir görüş ileri sürülmektedir. Çoban’a göre, Memiş Efendi’nin vefatından sonra Bahaüddin Efendi'nin Çavuş köyünde kaldığı ve burada müderrislik yaptığı düşünülmektedir. Açıkçası bu görüş, mantık açısından daha tutarlı görünmektedir. Zira Memiş Efendi vefat ettiğinde oğlu Bahaüddin henüz 21 yaşında, küçük kardeşi Hasan Kutsi ise sadece 5 yaşındaydı. Bilindiği üzere Hasan Kutsi’nin eğitiminden ağabeyi Bahaüddin Efendi sorumlu olmuştur. Bu durumda, ailenin babanın vefatından hemen sonra Çavuş’tan ayrılarak Hocaköy’e göç etmiş olması ve orada on yıl kaldıktan sonra Konya’ya gitmiş olmaları, zor bir ihtimal olarak görülmektedir.

Dahası, bu dönemde Memiş Efendi’nin önemli halifelerinden biri olan Şeyh Hacı Abdullah Efendi’nin 45 yaşlarında olduğu ve hocasıyla çok yakın ilişkiler içinde bulunduğu bilinmektedir. Memiş Efendi’nin cenaze işlemlerinden türbesinin yapımına kadar birçok hizmeti yerine getiren Hacı Abdullah Efendi’nin, Bahaüddin Efendi ile hiçbir temasta bulunmamış olması veya bu temasların yazılı kaynaklara yansımamış olması, oldukça düşündürücüdür.

Bu konuyu, Memiş Efendi’nin soyundan gelen ve geçmişte eski ismi Hocaköy - günümüzde ise Bozkır’a bağlı bir mahalle statüsünde olan - Üçpınar’ın Belediye Başkanlığını da yapmış olan olan Sayın Ziya Kuz ve Memiş Efendi ve Konya tarihi hakkında çok değerli çalışmaları olan Sayın Ahmet Çelik Hocam’a sordum. Her iki isimde Memiş Efendi’nin Cavuş’a ailesinden kimseyi götürmeyerek, tek başına gittiğini söyledi, tahminlerine göre de o esnada yaşlı da olduğu için, Memiş Efendi Çavuş’ta ancak bir kaç yıl kadar yaşamış ve vefat etmiş.

Bu bilgilere göre, Memiş Efendi’ nin Çavuş’a yalnız gitmiş olması ve ailesinin Hocaköy’ de kalmaya devam etmesi; oğlu Bahaüddin Efendi’ nin de Hocaköy’ de müderrislik yapmış olmasını daha mümkün kılmaktadır. Bu durum, Bahaüddin Efendi ile Memiş Efendi’ nin en önemli halifesi olan Şeyh Hacı Abdullah Efendi’ nin sık bir araya gelmemiş olabileceklerini, dolayısıyla kaynaklara yansıyacak düzeyde bir temaslarının bulunmamasını açıklamak için yeterli bir gerekçe olarak kabul edilebilir

Zira Hacı Abdullah Efendi’nin sık sık Çavuş’a gittiği dönemlerde Muhammed Bahaüddin Efendi halen Hocaköy’de bulunuyormuş.

Kaynaklar genellikle Bahaüddin Efendi’nin Konya’ya geldikten sonraki yaşamı üzerine odaklandığı için onun gençlik yıllarında yaşadığı ağır sorumluluklar ve ilmî gelişimi üzerinde fazla durulmamıştır. Kesin olan şu ki henüz 21 yaşında babasını kaybeden Bahaüddin Efendi, hem kendisini hem kardeşlerini yetiştirerek, birçok imtihandan geçerek Konya’ya göç etmiştir diyebiliriz..

 

Bahaüddin Efendi’yi sadece babasının en yakın halifesi Hacı Abdullah Efendi’den değil, dönemin diğer tüm şeyhlerinden ve müderrislerinden ayıran en önemli yönü; medreselerde yalnızca naklî (aktarılan) ilimlerin değil, aynı zamanda akli(fen) ilimlerin de okutulması gerektiğine inanmasıdır. Belki de otuzlu yaşlarının başında onu Konya’ya hicret ettiren sebep de budur.

Bazı kaynaklar, Bahaüddin Efendi’nin Konya’ya geldikten sonra Ticaret Mahkemesi Reisliği görevinde bulunduğunu ve Hatûniyye ile Atâiyye Medreselerinin kurucusu olduğunu belirtmektedir. Ancak hakkında en yaygın ve üzerinde ittifak edilen bilgi, Konya’ya gelişinin hemen ardından Himmet Efendi’nin vefatı üzerine onun yerine Bekir Sami Paşa Medresesi’ne müderris olarak tayin edildiğidir.

Bu görevlendirme, onun ilmî ehliyetinin Konya çevresinde kısa sürede kabul gördüğünü göstermesi açısından oldukça önemlidir. Üstelik Bahaüddin Efendi burada yalnızca müderrislikle yetinmemiştir. Aynı dönemde, Nakşibendiye-Halidiye tarikatının Müceddidiye kolunun halifeliğini ve Bekir Sami Paşa Medresesi’nin hemen karşısında bulunan tarihi İplikçi Camii’nde imamlık görevini de yürütmüştür.

Daha önce de belirttiğimiz üzere, Bahaüddin Efendi’yi dönemin diğer şeyh ve müderrislerinden ayıran en önemli özellik, medreselerde yalnızca naklî ilimlerin değil, fen ilimlerinin de okutulmasını istemesiydi. Bu kapsamda, sık sık medrese talebelerini Alaaddin Tepesi’ne götürür, onlara İlm-i Felek (Astronomi) dersleri verirdi. Öğrencilerine, “Bu, Peygamberimizin tavsiyesidir; biz de bunu öğrenmeli ve öğretmeliyiz,” diyerek fen ilimlerine verdiği önemi her zaman göstermiştir.

Bahaüddin Efendi’nin bu yaklaşımı, vefatından sonra oğulları Zeynelabidin, Rıfat ve Ziya Efendi tarafından da devam ettirilmiş; “Islah-ı Medaris”de hayat bulmuştur. Ancak, ilim ve tasavvufu birlikte yürütme çabası bazı çevrelerden eleştiriler olmuş olacak ki konu hakkında zaman zaman “Hocalar bizi derviş diye sevmiyor, dervişler hoca diye sevmiyor.” serzenişinde bulunmuştur.

Konya’da 36 yıl gibi uzun bir süre müderrislik yapan Bahaüddin Efendi, şehirde derin izler bırakmış, ilim ve irfan çevrelerinde son derece etkili olmuş bir isimdir. Kütüb-i Sitte, yani İslam hadis literatürünün en muteber altı kitabını (Sahîh-i Buhârî, Sahîh-i Müslim, Sünen-i Ebû Dâvûd, Sünen-i Tirmizî, Sünen-i Nesâî ve Sünen-i İbn Mâce) ezberden bilen, Cevâmi‘ü’l-Hadîs’e vakıf bir hadis hafızıydı. Arapça, Farsça, Fransızca ve Ermenice bildiği; bu dillerde yalnızca konuşmakla kalmayıp, yazı da yazabildiği çeşitli kaynaklarda nakledilmektedir. Ayrıca, “Bâisü’l-Mağfire fî Beyâni Akvâli’l-Ahde” ve “İkâzü’n-Nâimîn ve Tenbîhu’l-Gâfilîn” olmak üzere iki önemli eseride bulunmaktadır

Bahaüddün Efendi kardeşleri , oğulları ve yetiştirdiği sayısız öğrencisine hem ilmi icazet vermiş hemde tarikat icazetnameleri vererek halifeler yetiştirmiştir. Bu esnada Sultan II. Abdühamid ile mektuplaştığı hatta sultanın bazı konularda mektuplaşma yoluyla kendisinden ders aldığı kayıtlara geçmiştir. Zira yazılarımızda

önceden de belirttiğimiz üzere II. Abdülhamid’in annesi geçmişten beri Memiş Efendi’nin ailesiyle ilgilenmiştir.

 

Bahaüddin Efendi, kısa zamanda Konya’da sevilen bir hoca efendi olmuş halkın sevgi ve takdirini kazanmıştır. Bunun karşılığında Bahaüddin Efendi de Konya halkına karşı hep hüsnü zan beslemiştir. Konyalıların kötülendiği bir mecliste Konyalıları savunarak “Konyalılar iyi adamlardır. Bakın bize hüsnü kabul gösterdiler, ev bark aldık buraya yerleştik” demiştir.

 

Bahaüddin Efendi, 14 Temmuz 1906 tarihinde Konya’da vefat etmiş ve şehrin güneyinde yer alan Hacı Abdülfettah Çavuş Mezarlığı’na (Hacı Fettah Mezarlığı olarak bilinir) defnedilmiştir. Vefat etmeden önce talebesine burada bir peygamberin metfun olduğunu söylemiş, bu sebeple bu mezarlığa defnedilmek istediğini vasiyet etmiştir.

Halen Hacı Fettah Mezarlığı’nda, dört sütun üzerinde yükselen, dört yanı açık mütevazı türbesi bulunmaktadır. Eşi, ortanca oğlu Rıfat Efendi ve diğer aile fertlerinin kabirleri de bu alandadır. Burası, hem bir aile haziresi hem de Konya tasavvuf tarihinin sessiz ve vakur bir tanığı olarak varlığını sürdürmektedir.

Şeyhzade Ailesini anlatmaya devam edeceğiz.

 

Yeniden görüşmek dileğiyle, baki selamlar....

 

Ø YARARLANILAN KAYNAKLAR

Ø Mehmet Ali UZ; Konya Alimleri Velileri,

Ø Hasan ÖZÖNDER; Konya Velileri

Ø Mehmet Emin EMİNOĞLU; Şeyh Muhammed Kutsi Tarihçesi

Ø İsmail BİLGİLİ - Ahmet ÇELİK; Muhammed Kutsi El- Bozkıri

Ø İsmail BİLGİLİ– Ahmed Ziya Efendi

Ø Ali ÇOBAN; 19. Yüzyıl Konya’sında Nakşibendilik

Ø Caner ARABACI; Osmanlı Dönemi Konya Medreseleri

sehzade-ailesi-1.jpgsehzade-ailesi-2.jpg

Bu haber toplam 56 defa okunmuştur
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Tüm Hakları Saklıdır © 2016 Seydişehir Postasi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Haber Yazılımı: CM Bilişim