• İstanbul19 °C
  • Ankara19 °C
Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
KONYA’DA UNUTULAN BİR DEĞER; ŞEYHZADE AİLESİ 2
11 Haziran 2025 Çarşamba 14:31

KONYA’DA UNUTULAN BİR DEĞER; ŞEYHZADE AİLESİ 2

BOZKIRLI MUHAMMED KUTSİ EFENDİ (MEMİŞ EFENDİ)

 

 

Torunları Konya’da “Şeyhzade” olarak anılan, sadece Konya’nın değil bütün Anadolu’nun ilminden istifade ettiği, büyük alim Bozkırlı Muhammed Kutsi - halk arasında bilinen ismi ile Memiş Efendi - miladi 1784 yılında Bozkır’ın Aliçerçi köyünde dünyaya gelmiş 1852 yılında Seydişehir’in Cavuş köyünde vefat etmiştir.

Memiş Efendi’nin soyu, Horasanlı kumandan Derbent Molla Said Horasani'ye; oradan da Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e dayanır. Yani kendisi Seyyid’dir. Dedeleri Molla Said Horasani ve onunla akraba olan 17 büyük aile, Selçuklu Sultanı Melikşah’ın oğlu Sultan Sencer tarafından 12. yüzyılda Anadolu’ya gönderilmiştir

Konya’nın güneybatısındaki Aksinne bölgesine yerleşen bu kafileden Molla Said Horasani, Selçuklu Sultanı (muhtemelen II. Kılıçarslan) tarafından yeğeni Havva Sultan ile evlendirilmiş; ardından Halil Efendi (amcası) ve Mustafa Efendi (amcaoğlu) ile birlikte Aliçerçi ve Karacahisar’ın bulunduğu “Göllü” topraklarına yerleşmişlerdir

18. Yüzyilda Bozkır bir ilim ve irfan yuvasıydı. Bozkır başta olmak üzere Karaardıç, Avdan, Karacahisar, Hocaköy, Meyre ve Erdoğan köylerinde yedi tane faal medrese vardı. Memiş Efendi de küçük yaşta ailesi tarafından ilim tahsili için Karacahisar Köyü’ne gönderildi. Burada önce, Ebu Said Hadimi’nin talebesi İbrahim Efendi'den, onun vefatından sonra da, oğlu ve aynı zamanda Seydişehir’de medfun Şeyh Hacı Abdullah Efendi’nin babası olan Muhammed Efendi’den ders aldı.

İlerleyen yıllarda Hadim, Alanya, Kayseri, İstanbul ve bugün Yunanistan sınırları içinde yer alan Tırhala gibi farklı ilim merkezlerinde tahsil gördü. Sonra memleketine dönerek Karacahisar Medresesi’nde müderrislik yapmaya ve talebe yetiştirmeye başladı

Bu dönemde, Mevlânâ Halid-i Bağdâdî’nin halifelerinden Ödemişli Hasan Kutsî Efendi, irşad için Konya’ya gönderilmişti. İrşad maksadıyla gezerken yolu Memiş Efendi’nin müderrislik yaptığı Karacahisar’a düştü. Burada birkaç gün kaldıktan sonra Seydişehir’e geçti. Ancak Memiş Efendi mürşidini bulmuştu artık. O bir kaç günde Hasan Kutsî’nin sohbetlerinden öyle feyz almıştı ki malını ve medreseyi bırakarak onun peşi sıra Seydişehir’e gitti.

Ancak medreselerde eğitim devam etmekteydi. Hasan Kutsî’nin “Memiş Efendi senin hatırın için on gün Seydişehir’de kalalım. Sonra geri dön talebeler perişan olmasın. Dersler kesilince Konya’ya gel” tavsiyesi üzerine talebelerini mağdur etmemek için Karacahisar’a geri döndü. Medreseler tatile girince Konya’ya gitti, Hasan Kutsi’nin yanında beş ayda seyr-i sülûkunu tamamlayarak Nakşibendi tarikatının Halidiyye koluna intisab etti ve icazet aldı.

İcazet aldıktan sonra köyüne dönerek talebe yetiştirmeye devam etti. Ancak gönlüne kor düşmüştü bir kere. Bu kez de tarikatın esas kurucusu Mevlana Halid-i Bağdadi’yim görme arzusu ile bin bir meşakkate katlanarak Şam’a gitti. Mevlana Halid-i Bağdadi’nin kendisini “Bu gelen Anadolu’nun aslanıdır” diye karşılayıp çevresine tanıttığı ve ardından “Bir dağlı geldi, bizde ne varsa alıp götürdü” dediği rivayet edilir.

Memiş Efendi kırık gün Şam’da Mevlana Halid-i Bağdadi’nin yanında Erbain çıkardı. Ardından Halid-i Bağdadi’nin emri ile bu kez Kudüs’e gider ve erbain çıkarır. Erbain; kırk gün boyunca oruç, zikir ve ibadetle geçirilen, sahurda birkaç hurma ve iftarda yağsız ve tuzsuz çorbayla iktifa edilen manevi bir arınma sürecidir .Kudüs’te çıkarılan erbain, peygamber efendimizin miraca yükseldiği yer olduğu için,

manevî bir ilerleme vesilesi sayılır ve burada erbain çıkaranlara “Kutsî” sıfatı verilirdi. Memiş Efendi de “Kutsi” sıfatını Kudüs’te almıştır. Kudüs ziyaretinin ardından hac farizasını yerine getirerek ve memleketine dönmüştür.

Allah dostlarının bu dünyada imtihanı hiç bir zaman bitmez. İlim tahsil etmek için diyar gezen Memiş Efendi’nin de imtihanı ilmini çekemeyen, haset kimselerdi. Bu kimselerin kendisini öldürmeye teşebbüs edecek kadar ileri gitmeleri yüzünden Karacahisar’ı terk eder. Hocaköy’e yerleşir ve burada 17 yıl müderrislik yapar. Daha sonra yine aynı sebepten Seydişehir’e, burada 5 ay kaldıktan sonra da kardeşi İsa Efendi’nin daveti üzerine Çavuş köyüne göç eder. Hocaköylüler , yaptıklarından pişman olup geri dönmesini isteseler de bir daha Çavuş’tan ayrılmaz. Ömrünü ilme ve talebe yetiştirmeye vakfeden Memiş Efendi Miladi 1852 yılında 71 yaşında Çavuş’ta ruhunu rahmana teslim eder.

Vefatının ardından en önemli halifelerinden Seydişehirli Şeyh Hacı Abdullah efendi, Memiş Efendi’yi yıkar, kefenler ve cenaze namazını kıldırır. 14 yıl sonra yine Şeyh Hacı Abdullah Efendi öncülüğünde Çavuş’ta türbesi yaptırılır. Memiş Efendi’nin kabri yeni yapılan türbeye nakli sırasında açılmış ve aradan geçen onca seneye rağmen cesedinin ilk günkü gibi bozulmadan durduğu görülmüştür. Böylece Memiş Efendi’nin hayatta iken sarfettiği “Ben kabirde kefeni çürüyenle, dünya da rızık endişesi çekeni er(adam) yerine koymam” sözü adeta tecelli etmiş olur.

1896 yılında Sultan II. Abdülhamid’in annesi Valide Sultan tarafından, Memiş Efendi’nin türbesinin avlusuna zarif bir şadırvan inşa ettirilmiştir. Şadırvanın güney cephesinde yer alan kitabede, “Valide Sultan Aliyyetüşşan kethüdası atufetlü Hacı Said Bağ Hazretleri tarafından inşa olunmuştur. Tekabbelellahü Azze ve Celle. 1314”yazmaktaydi. Fakat “Valide” kelimesinin önünde bulunan “Sultan” kelimesi, bazı kaynaklara göre 1940, bazılarına göre ise 1953 yılında, dönemin Çavuş Nahiye Müdürü tarafından köylülerin gözü önünde çekiç ve keskiyle kazınmıştır. Bu kelime, ilerleyen yıllarda, âdeta “Sultan” kelimesinden dahi rahatsızlık duyan olgunlaşmamış bir zihniyetin kara izini yansıtır biçimde, siyah bir kalemle yeniden yazılmıştır. Bu ibret vesikasını türbeyi ziyaretinizde, bugün hâlâ görebilirsiniz.

Memiş Efendi’nin yedi erkek, üç kız evladı olmuştur. Konya’ya yerleşen çocukları ve torunlarından birçoğu ilmiye sınıfına intisap etmiş; ilim ve tasavvuf alanlarında temayüz ederek tanınmışlardır. Konya’da “Şeyh” denildiğinde, ilk akla gelen isim Memiş Efendi’nin oğlu Muhammed Bahaüddin Efendi olmuş, bu sebeple oğulları zamanla “Şeyhzade” lakabıyla anılmıştır. Yetiştirdiği ve Anadolu’nun dört bir yanına irşad için gönderdiği elliye yakın halifesiyle, Nakşibendi tarikatının Halidiyye kolunun Anadolu’da yayılmasına vesile olmuştur. Allah’ü Teala hepsinden razı olsun.

Bir sonraki yazımızda, Memiş Efendi’nin en önemli halifelerinden Seydişehirli Şeyh Hacı Abdullah Efendi’yi anlatacak; Sultan II. Abdülhamid, Konya Valisi Avlonyalı Ferit Paşa ve “Kafkas Kartalı” Şeyh Şamil ile olan ilişkilerine değineceğiz

 

Yeniden görüşmek dileğiyle, baki selamlar....

 

Ø YARARLANILAN KAYNAKLAR

Ø Mehmet Ali UZ; Konya Alimleri Velileri,

Ø Hasan ÖZÖNDER; Konya Velileri

Ø Mehmet Emin EMİNOĞLU; Şeyh Muhammed Kutsi Tarihçesi

Ø İsmail BİLGİLİ - Ahmet ÇELİK; Muhammed Kutsi El- Bozkıri

Ø Ali ÇOBAN; 19. Yüzyıl Konya’sında Nakşibendilik

Ø Şerafettin YILDIZ; Seydişehirli Hacı Abdullah Efendi

Ø Abdurrahman AYAZ; Seydişehir Tarihi

Ø Hamit ŞAFAKÇI; Bozkır Kazası Vakıfları

Ø İlknur CANDAN; Muhammed Kutsi Bozkır-i Hz.Hayatı – Lisans Tezi

Ø Muhammet DOĞAN; Şemsü’ş Şümus’a Göre Bozkırlı Mehmed Kutsi Efendi -Çeviri

Bu haber toplam 65 defa okunmuştur
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Tüm Hakları Saklıdır © 2016 Seydişehir Postasi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Haber Yazılımı: CM Bilişim